Ne zor dönemlerden geçiyoruz değil mi? Tüm dünyaya yayılmış olsa dahi, toplam ağırlığı 5 gram olmayacak bir virüs yüzünden, hayatlarımız durma noktasına geldi. Deprem olacak mı? Çernobil hortladı mı? Çekirgeler istila edecek mi? Hatta umutsuzluğun temsili olarak ‘Uzaylılar Gelecek mi?’ demeye bile başladık! Sevdiklerimizle birlikte, bugünleri sağlıklı bir şekilde atlatmaktan başka bir isteğimiz kalmadı. Bir kaç ay önce, birisi çıkıp da sokakta herkesin maskeyle gezme zorunda kalacağını, her gün 100'er 100'er öleceğimizi, onbinlercemizin hastanelerde yatacağını, binlercemizin solunum cihazlarına bağlanıp hayatta kalma mücadelesi vereceğini söylese, 'Uyurken üstün açık kalmış, kabus görmüşsün' derdik. Bugün o kabusun içerisinde yaşıyoruz!
Kabus dolu bugünlerin geride kalması tek temennimiz! Ama açık konuşmak gerekirse benim önümüzdeki 2-3 aydan ümidim yok. Dünyadaki örneklere bakıldığında ve bu konudaki uzmanların söylemlerine dikkat edildiğinde, biz bu bela virüsten kolay kolay kurtulamayacağız. Uzun soluklu bir mücadele olacağı çok açık. Bir uzman, bu virüsün bulaşma oranlarının yüzde 60'lara ulaşacağından bahsediyor. Bir başka uzman da evde kalma ve kapsamlı korunma oranlarının yüzde 40'larda olduğunu söylüyor. Basit bir matematikle, evinin kapısından dışarıya çıkan herkes, bu virüs belasıyla burun buruna olacak.
Evden çıkarsan virüs, çıkmazsan da ekmek derdi var! Herkesin zengin olmadığı gerçeğini unutup, keşke evlerden hiç çıkılmasa diye düşündüğümüz anlar oluyor. Devletimiz bu anlamda ilgili tüm kurumlarıyla çalışıyor. Kampanyalar düzenleniyor, ihtiyaç sahiplerinin en azından önümüzdeki bir kaç ay, tencere ve ekmek denkleminden kurtulması için adımlar atılıyor. Sosyal yardımlaşma vakıflarında kayıtları bulunan ailelere maddi yardımlar ve erzaklar ulaştırılıyor. Bu noktada kurumlarla yakın temas halindeyim ve başarılı bir süreç yönetildiğine şahit oluyorum.
Ancak! İhtiyaç sahiplerinin, sadece devlet kayıtlarındaki fakir fukara olmadığını da görüyoruz. Çocuklarının rızkı için mücadele eden anneleri, ailesinin sıkıntı yaşamaması için canını dişine takan babaları, anne ve babasına bakan evlatları aslında hepimiz tanıyoruz. Bir çoğu ciddi sıkıntı içerisinde yaşayan ama sesi çıkmayan onlarca ailenin varlığını görmezden gelmek, ahmaklık olur.
İşte tam da bu noktada, 'Olan, olmayanla paylaşsa keşke...' diye içinden geçiriyor insan olan. Ama olanların büyük kısmı, olanı koruma derdine düşmüş durumda. Kurban Bayramında kestiği kurbanlığın tüm etini buzluğa dolduran zihniyet ile şu an da komşusunun durumunu merak etmeyen zihniyet aynı! Allah’tan herkes onlar gibi değil! Komşusu açken tok yatamayanların sayısı da bir hayli fazla.
Şehrin muhtelif noktalarında, kendi çabalarıyla yardım kampanyaları başlatanları görüyor musunuz? Mesela, Fatih Mahallesinde Tonguç Ali Anıl (Tonguç Amca) öncülüğünde başladı ilk kampanya. Adam bir seslendi dostlarına, o ses 1000 erzak oldu, ihtiyaç sahiplerinin sofralarına ulaştı. Yıllardır bu tarz kampanyalara hep öncülük eden Tonguç Ali Anıl, bu kez de bir anda büyük bir yardım kampanyasının mimarı oldu. Mahallenin genç muhtarı Seda Keklik taktı ağzına maskesini, eline eldivenini, kapı kapı dolandı! Toplanan o erzakları, kendisi gibi yürekli insanlarla beraber dağıttı. Günlerdir kontak kapatmadan erzak dağıtan Muhammet Aksoy’a ben şahidim!
Sonra bir baktım Atakum'dan bir ses yükseldi! Atakum Şehir Platformu ile Erkut Erbil'in sesiydi bu! Cüneyt Sağır koştu, Kadir Yalnız koştu, onlarca Atakumlu koştu bu çağrının peşine. 1500 aileye erzak olduklar, umut oldular. Ellerinde poşetlerle, unları, pirinçleri, şekerleri, hak geçmesin diye terazilerle tarttılar. Gazeteci kardeşim Hakan Akgün'ü gördüm, sırtında koli ile kapı kapı gezerken! Herkes bir yerinden tuttu erzakların! Erkut Erbil'in bir çağrısı yetti onlarca yürekli adamı buluşturmaya.
Bir ses daha geldi sonra... İş adamı Bekir Keleşoğlu ve Avukat Ertan Avcı, yanlarında her biri birinden kıymetli kardeşleriyle soktular taşın altına ellerini. Samsun'un bir o yanına, bir bu yanına derken, binlerce sofraya ulaştılar. Takip ederken dahi yorulduğum bir süreci hayata geçirdiler. Bir film izler gibi izledim bu süreci. Hepsiyle, bu şehrin bir evladı olarak gurur duydum.
Reklam yapıyor olma ihtimalleri de yok. Zira hiç biri, tek bir ihtiyaç sahibinin yüzünü, ailesini, evini göstermeden yapıyor bu işleri. İnanıyorum ki şehrin bir çok yerinde, herkes kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor. Gücü yeten bir ekmek bırakıyor komşusunun kapısına, gücü yeten bir erzak kolisi! Bu işleri yapan adamların bir çoğunu yakından tanıyorum. Aralarında öyle ahım şahım zengin de yok. Olanı, dostlarında olanı paylaşıyorlar. Ama onların zenginliği, bu şehirdeki sözüm ona zenginlerden daha büyük. Onların yürekleri, paylaşımları, benim gözümde en büyük zenginlik.
Öyle ki bu yardımsever, yürekli adamlar, şu an bir çok belediye ve yardım derneklerine de topladıkları erzaklardan veriyorlar. Dağıtım için kurumlara ve kuruluşlara da destek oluyorlar. Bu şehrin çocukları diye bir tabir var ya! İşte o tabiri sonuna kadar hak ediyorlar. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
Sahi zenginlik demişken! Gerçek zenginler nerede? O gazetelere ekonomi açıklamaları yapanlar, lüks mekanlarda toplantılar düzenleyenler, şehre son model arabaları ilk getirenler nerede? Şimdi kimse bana masal anlatmasın! Sokaktayım, garibanın, ihtiyaç sahibinin dibindeyim. Ve bu şehirde garibana kim ulaşıyor, kim ekmeğini paylaşıyor, çok iyi biliyorum. Yıllarca bu şehrin sırtından geçinen, havayı da bu şehrin insanlarına atan iş adamları, sizleri de pistte görmek isteriz. Biz gizli yapıyoruz falan türküsü söylemeyin. Alan el, veren eli görmeden pek rahat açıklayabilirsiniz yardım ulaştırdığınız aileleri. Kendilerini, şehrin iş dünyası olarak tanımlayanlar, çıksınlar da bu süreçte kaç garibana ulaştıklarını rakamlarla açıklasınlar. Biz de helal olsun diyelim. Bakarsınız beni mahcup eden rakamlar açıklarlar. Ya da kendileri mahcup olur, bir şeyler yapma ihtiyacı duyarlar. Bakın şehrin her tarafından destek adımları atılıyor. Yürekli adamlar, bir araya gelerek, güçleri yettiğince fakir fukara sevindiriyor. Siz de yapabilirsiniz! Bir koli erzak dediğin 100 ile 150 TL arası! Yani sizin için ‘ÇEREZ’ parası!
Uzun lafın kısası;
Komşusu açken tok yatamayan, bu şehrin gerçek çocuklarına helal olsun! Azdan az, çoktan çok diyerek, bu zorlu günlerden garibanın sofrasına bir pirinç tanesi dahi ulaştıran kim varsa, hepsinden Allah razı olsun. Bizi tarih boyunca ayakta tutan, savaşlar dahi kazandıran birlik ve beraberliğin kaybolmamış olması ne güzel. Keşke herkes imkanı doğrultusunda bu güzelliklere ortak olsa.