24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile müzeye çevrilen Ayasofya Camii, Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin "Bakanlar Kurulu Kararının iptali ve Atatürk'ün imzasının incelenmesi" istemiyle Danıştay'a açmış olduğu davanın Danıştay 10. Dairesinin vermiş olduğu "iptal kararı" neticesinde, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile tekrar açılmış oldu. Öncelikle Milletimize, Ülkemize ve tüm İslam alemine hayırlı olsun.
Ayasosya'nın 1991 yılında ibadete açılan bölümünü saymazsak, 24 Temmuz Cuma günü kılınacak Cuma Namazı ile de resmî açılışı yapılmış olacak.
Gerek Diyanet İşleri Başkanı'nın, gerekse de Cumhurbaşkanımızın açıklamalarından Ayasofya'nın hem camii hem de kilise olan vasıflarının korunacağıdır.
Bir mabed, farklı iki dinin mensupları tarafından ortaklaşa nasıl kullanılır, bunu zamanla yaşayarak göreceğiz.
10 Temmuz'da Danıştay'ın kararını açıklamasıyla birlikte, Cumhurbaşkanlığı Kararının aynı günkü Resmî Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanması, daha önceleri hükümet görüşlerine aykırı olarak verilen gerek AİHM, gerek Danıştay, gerekse de AYM Kararlarını uygulamada hep mesafeli duran iktidarın, hukuk kararlarına saygı duyacağı yönündeki umutlarımızın yeşermesine sebebiyet vermiştir.
Ayasofya'nın Camii kimliğine 86 yıl sonra tekrar bürünmesi karşısında, dünyanın ne tepki vereceğinin benim için zerrece değeri yoktur. Zira, zalim ABD, zalim Rusya ve de zalim Avrupa ilk önce, kilisiye çevrilen ve hâlen de kilise olarak kullanılmaya devam eden, İspanya'daki Kurtuba Camii'nin bugünkü hâlinin hesabını versin, sonra da Ayasofya konusunu bize sorsun.
Herkesin bildiği gibi 1969 senesinde Türk Siyasetine yeni bir yön verme mefkuresiyle siyaset arenasına çıkan Millî Görüş, ilk günden itibaren Ayasofya'nın fethin ruhuna ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyetine uygun olarak, camii olması gerektiğini söylemiş ve "Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın" sloganını bir kilim motifi gibi tüm zihnlere nakşetmiştir.
Hâl bundan ibaretken izandan, vicdandan ve ahlâktan yoksun, maharetleri kendinden malûm bazı kendini bilmez hadsizlerin, Saadet Partisini ve Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu'nu, sanki Ayasofya kararına karşıymış gibi algı oluşturma calışmalarına sadece gülüp geçiyoruz...
Ayasofya Camii konusu gündemimizi daha fazla meşgul etmez ve sorunlarımızın halının altına süpürülmesi gibi veya görünmesi istenmeyen bazı olaylara karşı sütre olarak kullanılmaz inşallah. Zira, iktidarın çözüme kavuşturması gereken hayati ve devasa sorunlarımız var. Mesela İşsizlik gibi, ekonomi gibi, tarım gibi, hayvancılık gibi, su gibi, balıkçılık gibi, işçi-memur-emekli maaşları gibi, enflasyon gibi, EYT gibi, tarım ürünlerinin taban fiyatları gibi, terör gibi, özgürlükler gibi, eğitim gibi, toplumun ahlak ve maneviyatına ters istanbul sözleşmesi gibi...
Ayasofya'nın Camii olarak açılması sonrası, Müslüman kardeşlerimizin hemen hemen tamamının inanışına göre ülkemizin üzerine kâbus gibi çöken Fatih Sultan Mehmed Hanın lâneti de bu vesileyle kalkar da müreffeh ve refah içerisinde yaşadığımız büyük bir devlet hâline geliriz inşaallah.
Aslında beni yasanan bu hadiseler sonuda ziyadesiyle sevindiren konulardan biride; liderlerinin 17 yıldır yaptığı hatalara macun çekmekten bunalan ak partili kardeşlerimizin, Ayasofya'nın camiye çevrilmesiyle en azından vicdan azabından yanan yüreklerine bir avuç su serpilmiş olmasıdır.
Keşke gönüllerde büyütülen kişiler o gönüllere layık olabilseler...
Gönül ister ki; bu gün Ayasofya'yı cami statüsüyle açmaya muktedir olanlar; yarın emperyal güçlerin isgali altinda olan kendi topraklarımızdaki başta incirlik olmak üzere zehir fesat ve fitne saçan tüm üsleri kapatmayada muktedir olsunlar...
Son olarak şu herkes tarafından bilsin isterim; Onlar dogru isler yapmaya devam ettikce biz milli görüşçüler olarak, o doğrularının her daim arkasında duracagız...