İçinde beraber olduğumuz ama hepimizin ayrı ufukları ayrı kamaralardan seyrettiğimiz gemiyi…
Güvertedeki yangından bihaber olduğumuz, nasıl olsa su yanmaz diye yanmayacağımızı sandığımız gemiyi…
Boğulmak da yok muydu batarsak?
Yanmak mı, boğulmak mı yeğdi ?
Ne yapalım bu gemiyi ?
Suların derinliklerine gömülmeden, kıymetinin idrakine ne yazık ki varamayacağımız gemiyi…
Yanarken hoş gelir mi sularda boğulmak ?
Tutacağımızı sandığımız yılanların boyları yeter mi artık istesek de boy veremeyeceğimiz gemiye ?
Dümendekilerin ne dümenler çevirdiğini bildiğimiz ve inatla bilmiyorum, görmüyorum, duymuyorum diye kafamızı varsa yoksa kendi kamaramıza gömdüğümüz kamara hangi zaman yolculuğunda ?
Sarsak yılları geriye, gitmiş olur muyduk çoktan ileriye ?
Rotası belliydi ATA’mın sana BANDIRMA ile geldiği geminin…
Rotasının getirdiği ruhu hissedebilenler, o günün rotasından sapmayan duru görülü dimağlar halen var…
Bandırma gemisi yüzmüyor olsa da şimdi; sularında yaşattığın, çok daha eski zamanlardan bu yana sana demir atmış ve atacakların LİMANISIN sen Samsun…
Sana gelenler neleri ile geldi ve senden ne uğruna ayrıldı hiç düşündün mü?
Caddelerinde, sokaklarında, Mert akan ırmağında, Kızılırmak’ın ,Yeşilırmak’ın sana açılan ovalarında , Toptepe’den sana seyre dalanların izlediği gemilerinde neler saklarsın?
Dalgakıranların kıramayacağı dalgalarının sesi ne söyler, duyulur mu ?
Taşıyamayacağın, yüzdüremeyeceğin bir gemin yoktu sularında, kabın neden sana dar, neyle dolduruldu suların?
Yerin de, yenin de dar değildi senin…
Matasyon’da derilen, altın rengi tütün demetlerin hangi ellerde tüter…
Ankara’da zaferle biten, senle başlanan mücadelen bitmedi mi ?
Zafer kimindir?
Şimdilerde, atlarıyla cirit oynadıklarını sananların, tarlalarındaki yulaflarında mı zafer?
Tekkeköy’ün mağaralarındaki ilkel zamanlarından, hangi ay yüzlü yiğitler çıkarttı gün yüzü görememişleri ?
O ay yüzlü yiğitlerin elinin tersiyle iteceği yulaflardan hangi mağara adamları yedi de hala doymadı ?
Topraklarının altında yatan yiğitlerin sesi halen yankılanır Tekkeköy’ün mağaralarından…
Ceneviz Samsun’unu kimler hatırlar ?
Adına KARA SAMSUN denilen bölgen yakılıp, yıkılmasaydı Cenevizler tarafından terk edilirken, yine kara derler miydi bahtına ?
1869’da çıkan ve adına Büyük Yangın dedikleri yanışların halen görülür mü Baruthane’nin tümülüslerinden ?
Ne çok yanışlara ev sahipliği yapmışsın…
Ve ne çok yeniden başlangıçların limanı olmuşsun.
Şimdilerde seni uzaktan seyrediyorum, Ankara’dan…
30 Ağustos Zafer parkına bakarak da seni görebiliyorum Samsun.
Mansur Başkan’ın hediye ettiği, yıllardır atıl bir şekilde durmasına rağmen Afgan papağanlarına yuva olan, doğaya hasret kalanların bir nebze de olsa nefes alabildiği parkın ruhunda seni hissederek yazıyorum…
Nice zaferlerin kazanıldığı; güzel ülkemin, güzel başkentinden 30 Ağustos’un izleriyle, 19 Mayıs’ın başlangıç ruhuyla katıyorsun beni yine kendine Samsun.
Senden ayrılabilmek ne mümkün ?
Yoldaş olduğun her bir anımla başlangıcımsın.
Doğduğum, büyüdüğüm evimsin.
Sana koç boynuzlarını aşarak Trabzon’dan gelen dedelerimin hoş bulunanısın.
Seni göremeyenlerin efsunlanan kalplerinin değil, sendeki azmi ve kararlılık şuurunu gören Atam’ın ve ona eşlik eden vatan korucularının kalesisin.
Hiç bir şahın, hiç bir hamlesine teslim olmayacak direnişçi vezirisin.
Senle başlayan Atam’ın ileriyi göreni, Karadeniz’in nabzını tutan dümenisin.
Cenneti olduğun kuşların özgürlüğe kanat çırpmaları gibi, Roma döneminde sana Hür Samsun denmesi gibi, yine bağımsız ve hürsün.
Çatalarmut’da heykelleşen Sülün gibi yine süzülüyorsun gönlümün semalarında.
‘Bilgi hayat, bilgisizlik ölümdür’ diyen yüce zat Abdulkadir Geylani Hz.’nin torunu Seyyid Kutbiddin’in ocağısın sen…
Kılıç Dede’nin, Ese Baba’nın ve nice ay yüzlü yiğitlerin, şehitlerin türbesisin sen…
Selçuklu Sultanı'nın Gadegara adını koyduğu, yakılan, yıkılan, yağmalanan Vezirköprü’nün direnişi ve yılmayışı gibi diren güzel ülkem, güzel Samsunum.
Göz yaşlarıyla vatan için camilere koşan, kubbelerindeki kurşunlarına kadar savaşa katan yiğitlerin, nice ağaların gaderi gara olur mu hiç ?
Gözü pek devlet adamı; Köprülü Mehmet Paşa’nın kayınpederi olan Yusuf Ağa’nın ve kızının hayırlarıyla yeniden yapılan hanlar, hamamlar ve medreseleriyle, helalinden ticaret yapagelmiş kervanların durağısın sen…
Ve sen benim her nerede olursam olayım hayalimsin Samsun…
Meydanda şahlanan atınla , sülünlerinle, ovalardan geçip denize ulaşan ırmaklarınla, altından tütünlerinle, demir atmış ve sana yüzen tüm gemilerinle benimsin…
Bizimsin…
Hürsün…
Ve hep hür kalacaksın.
Yakalım mı gemileri?