Sandıkçı Şükrü, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz Hikayesi

TAKİP ET

Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz şarkısını dinlediğinizde ya da, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisini izlediğinizde bunun hikayesinin ne olduğunu merak etmiş olabilirsiniz. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz şarkısı ve hikayesi nasıl olmuş şimdi gerçek hikayesini öğreneceksiniz. Kalabalıktan hoşlanmayan kendi halinde biriydi Sandıkçı Şükrü. Bir düğünde kardeşi vurulunca katili kovalayıp aynı akıbete uğrattı.

Anadolu insanının haksızlık karşısındaki duruşunu anlatır halk kahramanlarının hikayeleri. Bu topraklardaki kavimler; yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan nicelerinin içselleştirilmiş hayatlarıyla kaynaşmıştır. Zalimin karşısında mazlumun yana tavır alışları anlatan bu halk hikayeleri özgürlük mücadelesinin sembolüdür aynı zamanda.

Yiğitlik ve dostluk örnekleri hikayeci aşıkların coşku dolu türküleriyle ulaşır ve özümsetilir topluma. Karadeniz Bölgesi’nde de dilden dile gönülden gönüle akar durur. İşte bunlardan biri de Sandıkçı Şükrü’nün öyküsüdür.

HALDOZ MAHALLESİ KANA BULANIR

Kısaca şöyledir: Rize'nin Portakallık (eski adı Haldoz) mahallesi sakinleri şamatalı bir güne daha başlamıştır. Her hafta bir düğün vardır. Mevsimidir zira. Holdoz’dakinde her şey yolundadır. Ziyafet gerçekten büyüktür. Oradan oraya taşınır tepsiler. Orta yaşlardaki Sandıkçı Şükrü, pek kalabalıktan hazmetmediğinden yerine kardeşini göndermiştir. Dükkânda oturmuş kafa dinlemektedir. Pencereden görür ki, bir çocuk mekana doğru koşmaktadır. Kapıda karşılar. Nefes nefesedir. Sakinleşmesini bekler. Nefesleri düzene girince, “Kan ter içinde kalmışsın velet. Anlat hele. Ne oldu ki?” diye sorar. Korku dolu gözlerle kendine bakan çocuktan, “Kardeşin… Bıçakladılar onu! Karnından işte… Koş Ağabey!” cevabını duyar.

KARDEŞİNİ ÖLDÜRENİ YAŞATMAZ

Bir çırpıda olay yerindedir. Kardeşi kanlar içindedir. Adeta aklı başından uçmuştur Şükrü’nün. Haykırır: “Kim yaptı bunu? Nasıl kıyabildi!” Gözler, Abdi Ağa’nın evini işaret etmektedir. Kan beyne sıçramıştır. Koruma engelini de aşarak eve dalar: “Abdi Ağa! Çık karşıma! Erkekçe öl Abdi Ağa!”

Abdi Ağa bahçe duvarından atlayıp kaçar. Peşine düşer.  Köy meydanına gelmişlerdir. Kulaklar Şükrü’nün bağırışıyla irkilir: “Abdi Ağa! Yüzünü dön Abdi Ağa. Arkadan vurulanlar, kaçarken vurulanlar, kalleştir.” Hemen ardından iki el silah sesi yankılanır. Abdi Ağa’nın koca vücudu kana bulanmış halde yere serilmiştir. Jandarmalar Şükrü’yü tutuklar. Sinop Cezaevi’nin yolu gözükmüştür.

EŞİ FADİME’YE TACİZİ ÖĞRENİR CEZAEVİNDEN KAÇAR

Sandıkçı’nın karısı Fadime’ye göz koyan Rüstem Ağa için gün doğmuştur. Kadın borç erzak isteyince fırsat bilerek evlenmeye zorlar. Hayır yanıtı üzerine zorbalaşır. Olan bitenden haberdar olur olmaz arkadaşlarıyla hapisten kaçar Şükrü. Gerisi çoğu kişinin bildiği ve mırıldandığı “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” başlıklı eserin mısralarındadır. 

Sandıkçı Şükrü Sinop Cezaevi’nden firar edebilen ender hükümlülerdendir. Sığındığı dağlardan inerek ilkin Fadime’yi rahat bırakmayan Rüstem Ağayı vurur. Jandarma günlerce iz sürer ama izine dahi rastlayamaz. Yöredeki dağlar Şükrü’ye avucunun içi gibidir. Güvenlik kuvvetleri takibi kesince çete kurar. Öyle bildiğiniz kötü çetelerden değildir onun ki. Mazluma asla zulmetmez. Fakirin ekmeğine katiyen dokunmaz. Tek düşmanı para ve gücüne yaslanan zalimlerdir.

PERİLİZADE’YE YOKSULA ÜRÜN DAĞIT ÇAĞRISI

Sandıkçı Şükrü’nün haberin kutular bölümünde okuyabileceğiniz türküsünde adı zikredilen Perilizade zengin bir şahıstır. Tarlasında yetiştirdiği ürünlerden yoksullara da dağıtması için haber iletir Sandıkçı. Tehdit savurmuştur alenen. Perilizade oralı olmaz. Şükrü ürünleri adamlarına  toplattırır ve fakir ve yaşlılara verdirir.

Kimin başı sıkışsa, bir haksızlığa uğrasa Sandıkçı Şükrü’ye başvuruyordur. En acizler bile kapısında paşaymışçasına ağırlanır ve korunur. Ahali sürekli onu evine, ocağına çağırır. Urusba köylüleri, aralarında üç kişi seçip ellerinde erzak ve hediyelerle Sandıkçı’ya gönderir. Onları kıramaz, birlikte köye inerler. Bir kahvehanede oturulur, çay eşliğinde hatıralar dillendirilir. Çocuklar dahi yiğidi görebilmek için pencerelere yapışır. Köyün zenginlerinden biri durumu Jandarmaya gammazlar. Mekanın etrafı sarılır: “Etrafın sarıldı. Teslim ol, kan çıkmasın!” Şükrü silahına davranır. Kıran kırana çatışırlar.  Adamlarına askere isabet ettirmemelerini söyler Şükrü. Kan dökülmeden uzaklaşabilmeyi amaçlamaktadır. Hapse düşerse Fadime’si kolsuz ve kanatsız kalacaktır.

KURTARDIĞI ADAM ARKADAN VURUR

Pencere camını kırarak dışarı atlar. Çatışa çatışa sağ kalan arkadaşıyla birlikte dağlara doğru at sürer. Bundan böyle oralarda barınamayacağını anlar ve Trabzon’un Of ilçesine gider. Trabzon Valisi Kadir Paşa otoritesini sarsacağını düşünür ve beş yüz süvariyi Sandıkçı’nın üzerine yollar. Şükrü’yü tanıyan kolcu başı Varilcioğlu Sadık da yanlarındadır.  Aynen türküye de nakşedilmiştir ki; Sandıkçı Şükrü, Of’un İkizdere köyündeki Sanlı Mezrası’nda yaşlı bir kadının evindedir. İhbar sonrası çevresi atlılarla kuşatılır: “Sandıkçı Şükrü! Gel, teslim ol. Öldürülmeyeceksin. Ben Varilcioğlu, söz veriyorum!” Şükrü, bu sesi tanır. Varilcioğlu’nu vakti zamanında birkaç serserinin elinden kurtarmıştır. Yalnızdır, direnecek gücü yoktur. Elleri havada dışarı çıkar. Tutuklanır.

Süvariler arkada, Sandıkçı önde yola koyulurlar. Köyün çıkışına varıldığında silah sesleri göğü deler. Namludan çıkan iki kurşun, Sandıkçı’nın sırtına saplanır. Varilcioğlu ateşlemiştir. Kendini ölümden kurtaran yiğidi, para karşılığı kurşunlamıştır.  Sandıkçı, iki mermi yemiştir fakat hala ayaktadır. Fazla dayanamaz, yıkılır. Yüzü topraktadır. Abdi Ağa gibi arkadan vurulmuştur. Bir farkla, ‘Mertçe’.

O topraklar, Sandıkçı Şükrü’nün sözünü hiç unutmadı. Adı yaşatıldı. Yöre halkı, çocuklarını onun hikayeleriyle büyüttü. Adına nice türküler yazıldı.  

EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ

Yıl 1341 nefsime uydum

Sebep oldu şeytan bir cana kıydım

Katil defterine adımı koydum

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

Sen üzülme anam dertlerim çoktur

Çektiğin çilenin hesabı yoktur

Yiğitlik yolunda üstüme yoktur

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

Çok zamandır çektim kahrı zindanı

Bize de mesken oldu Sinop’un hanı

Firar etmeyilen buldum amanı

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

Sinop kalesinden uçtum denize

Tam üç gün üç gece göründü Rize

Karşıki dağlardan gel oldu bize

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

Bir yanımı sardı müfreze kolu

Bir yanımı sardı Varilcioğlu

Beşyüz atlı ile kestiler yolu

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz

SANDIKÇI ŞÜKRÜ DESTANI

Sene bin üçyüz yirimi tamam

Rize şehrinde okundu ferman

Dünyada kimseye kalmadı iman

Bu fani dünyaya itibar olmaz

Mahfume sebebdur Perilizade

Yapmadı tapuyu düştü inade

Görende paşayı uğrar feryade

Korkusundan çünkü dermanı olmaz

Mutasarrif paşa gazaba geldi

Yaktı kayığımı ciğerim deldi

Ol saat bilun sandıkçı geldi

Görünce ateşi aklum oynadı

Ciğerum tutuşti aklum oynadı

  

Kale yokuşunda sipere yattum

Hükümete şehre çok tüfek attum

Tatlı yemeğume zehiri kattum

Zulumsuz eşkıya tövbekar olmaz

Ağlama validem ettuğum çoktur

Yiğitlik naminda eksuğum yoktur

Senden kayır beni acıyan toktur

Yaktuğum canların hesabı yoktur.

 SANDIKÇI ŞÜKRÜ’NÜN SONUNU ANLATAN TÜRKÜ

Vela yokuşunda sipere yattım

Ordan hükümete çok kurşun attım

Arpayı buğdayı halka dağıttım

Puştluklan vuruldum ona yanarım

Vela'dan yürüdüm karakış ayı

Havası çok yağar döker borayı

Hükümet arkamdan izim arayı

Bir saat bir yere kayıdım olmaz


Bir ihtiyar nineye misafir oldum
Nine yaktı ateşi etti rağbeti
Kızdırdım gövdemi buldum rahatı
Sıcak çorba oldu şeker şerbeti